Nezaket Ekici 1970 doğumlu, 3 yaşında Almanya’ya yerleşmiş orada önce baskı olmak üzere sırasıyla resim, heykel ve performans sanatı eğitimi almış tam donanımlı bir performans sanatçısı. Kendisi Marina Abromoviç’in öğrencisi, işleri ile tüm dünyada tanınmış önemli bir Türk sanatçı. Nezaket Ekici ile sanatı, sanatına yön veren hisleri ve Türkiye'de performans sanatı gelişimi üzerine sohbet ettik.
M.T : Eğitiminiz önce Resim sonra Heykel üzerine olmuş. Peki performans sanatına nasıl yöneldiniz?
N.E: Evet önce resim sonra heykel okudum. Ama bunlar pedagojikti yani bu bölümleri okuduğumda öğretmenlik yapabiliyordum. Ama ben özgür çalışmak istiyordum hep. İlk performansımı hep 16 yaşında diskoya eğlenmeye gittiğimizde dans etmeye başlamam ile özdeşleştiriyorum. Sonuçta bir kalabalık içerisinde dans etmek de bir cesaret işiydi. Tam olarak performans olmasa da orada da bedeni kullanarak insanlara bir gösteri sunuluyor. Sonra performans sanatı ile ilgilenmeye başladım ama o dönemlerde bu sanatın dersini veren kimse yoktu. Hocalarım da bu konuda yardımcı olamıyorlardı.
Sonra Hamburg’da Marina Abromoviç ile tanıştım. Onun öğrencisi olmak istedim ama o misafir profesör olduğu için beni ögrenci olarak misafir sınıfına alamadı. Münih'e okuluma devam etmeye döndüm. Ve Marina Abromoviç ile okumak için 7 yıl bekledim. Bir gün onun The Braunschweig University of Art (HBK) ‘da profesör olduğunu duydum, kendi sınıfı vardı ve onun tarafından kabul edildim. Bu kez şanslıydım. Beni sorunsuz aldı. Performans sanatı okuma isteğim çok güçlüydü ve Marina onunla okuma isteğimi gördü. Önce misafir öğrencisi oldum. Sonra da master öğrencisi oldum. 2014'de Performans Sanatı master derecemi bitirmiştim. Aslında Marina ile tanışmamdan önce de performanslarım var ilk defa 1995 de başladım. Ama profesyonel olarak ilk defa onun yanında eğitimini aldım.
M.T: Bedeninizin sınırlarını zorladığınız birçok performansınız var. Peki beden sizin için ne ifade ediyor? Bir ressamın tuvali ne ise sizin için de beden o diyebilir miyiz?
N.E: Tabii ki. Ben hep performans sanatçısının fırçası bedeni derim. Ressama nasıl tuval ve fırça lazımsa bir performans sanatçısının da zihni ve bedeni malzemeleridir. Zihin de çok önemli çünkü sanatınızı icra ederken yalnız beden üzerinde çalışmıyorsunuz. Zihin önce geliyor. İstemekle, buna inanmakla, bunu yaparım demekle başlıyor. Akıl ve beden birlikte çalışıyor. Çünkü düşünce olmadan yalnız beden ile bir şey yapamazsınız. Beden tek başına ne yapacağını bilemez, zihin ona yön verir ve bu ortak bir çalışmaya döner. Aynı zamanda zihin kadar beden de önemlidir. Bazı performanslarda da bedeni dinlemelisiniz.İnsanlar bazen performans sanatını anlamıyor dans ya da tiyatro mu yapıyorsunuz diyorlar. Marina bir kez anlatmıştı. Bir uçak seyahati sırasında yanındaki koltukta oturan yolcu ona ne iş yaptığını sormuş. Ama karşı tarafın anlamayacağını düşündüğü için Marina, aslında yapmadığı bir mesleği söyleyip hemşireyim demiş.
M.T: Marina Abromoviç ile çalıştığınız dönem nasıldı? Ondan ilham alarak hazırladığınız çalışmalarınız var mı?
N.E: Marina ile çalışmalarımız genelde uygulama üzerineydi. Çünkü her zaman teori ile performans sanatı gelişmez. Marina bizden her ay bir iş istiyordu. Biz de bir ay boyunca çalışıp, işimizi üretip sonra ona sergiliyorduk. Bazen bizi performanslarımızı yapmamız için farklı şehirlere de götürüyordu. Her açıdan çok yoğun ve verimli bir dönemdi. Sürekli olarak diğer öğrencilerle ve Marina ile fikir alışverişi içerisinde olmak her ay yeni bir şeyler üretmek zorunda olmak güzel bir deneyim kazandırdı. İş olarak Marina’nın şu işinden ilham aldım diyemem. Ama onun işlerini yaparken ki kararlılığını ve güçlülüğünü ilham aldığımı söyleyebilirim. Marina kolay pes etmeyen bir kadın. Onun tüm işlerinin yanı sıra bu özelliğini çok seviyorum.
Lifting a Secret , Performance Installation since 2007 ,Presented at Live Performance: Groupexhibition: HANDLUNG und RELIKT Intervention, Performance / Relikt, Galerie Luciano Fasciati, Chur Schweiz, 3.11. - 1.12.2007, Photo by: Luciano und Marlen Fasciati
M.T: Almanyada yaşayan bir türk olarak, iki ülke arasında hiç aidiyet sorunu yaşadınız mı? Bu duyguyu yansıttığınız performanslarınızdan örnek verir misiniz?
N.E: Türkiye'de doğdum, Almanya’da büyüdüm. Alman pasaportum ve Alman bir eşim var. Ama Türk bir ailem var ve kendimi güçlü bir şekilde Türk kültürüne ilgili hissediyorum. Ama iki ülkeyi de seviyorum, Almanya'yı ve Türkiye'yi. Ve iyi ki diyorum iki kültür arasında büyümüşüm. Elbette bazen ben de bu sorunu yaşıyorum ama bunların olumlu yanlarını alıp, sanatıma yansıtıyorum. Türkiye’ye geldiğim zaman buradakiler bana yabancı mısın diye soruyorlar ben hayır Türküm, sadece Almanya’da yaşıyorum diyorum. Önemli olan olayların kötü yanını değil iyi yanını görmektir. Hepimiz insanız, bazı problemler yaşıyoruz ve ben o problemden bir şeyler yaratmaya çalışıyorum. Ve bunu yansıttığım birçok işim var. Mesela iki parça video performans olarak hazırlanan Milli Marş (“National Anthems”) bir kısımda beni Alman Milli Marşı'nı Türk Milli Marşı'nın melodisi ile söylerken diğerinde Türk Milli Marşı'nı Alman Milli Marşı'nın melodisi ile söylerken görüyorsunuz. Bu performansım iki dil arasında kalmış olmamın yansıması. Bundan ilham alıp bir iş üretmiş olmak önemli. Ben aslında içimden gelenleri sanatıma yansıtıyorum. Aslında tüm çalışmalarım herkesin düşünüp, sorguladığı şeyler. Ve ben hissettiklerimi çalışmalarıma yansıtıyorum.
M.T: Peki performans sanatı için biraz daha estetik kaygıyı kenara bırakıp izleyiciyi düşündürmeye yönelik bir sanat dalı diyebilir miyiz?
N.E: İnsanların hiçbir mesaj verme çabası olmadan yalnız bedeni kullanarak boyayla ya da çeşitli malzemelerle hiçbir konsept yaratmadığı çalışmaları da var. Ama ben her zaman konsepti tercih ediyorum. Yaptığınız işin bir anlamı olması daha güzel bence. Ben her seferinde ne yapmak istediğimi, nerede yapmak istediğimi kendimle tartışıyorum önce. İnsanlar ürettiğim işten benim vermek istediğim mesajdan farklı bir şey de anlayabilir ve anlasınlar da. Belki ben de bu sayede daha farklı fikirler edinebilirim.
M.T: Sanatınızı Türkiye de ve Avrupa da icra ederken yaşadığınız zorluklar, gözlemlediğiniz farklılıklar neler?
N.E: Yalnızca Türkiye değil tüm dünyada sorun yaşayabiliyorum. En çok karşılaştığım problemler izinler. Beyaz bank ile çeşitli ülkelerde yaptığım bir performans var. Bankı yanıma alıp gidiyorum ülkelere. İlk defa Hindistan'da Mumbai'deydim, Daydream ( 2006'dan beri) performansım için. Ve Mumbai’de izin için çok fazla çaba göstermek zorunda kaldım. Her yerde izin sordular. Kanada'da havaalanında çok soru sordular. Beyaz bank için bu nedir, niçin yapıyorsun gibi fakat araştırdılar sonra bıraktılar beni ve çekimimi yaptım. Çin’de Potala Palace’da (Red Place) yapmak istedim. Burada izin vermezler dediler ama denedim, iki dakika sonra polisler geldiler orada yapamadım mesela. Domuzla olan performansım (No Pork but Pig) için de Almanya’da önce izin alamadım, çok tepki verdiler “çok tutucu” dediler. Sonra bir müze tamam yapalım dedi. Ama “Beyaz Parlak” isimli performans için Ayasofya’dan izin alamadım mesela. Ayasofya’nın ana kubbesinden beyaz elbisemle bir derviş gibi baş aşağı asılmak istiyordum. Ama Kültür Bakanlığı izin vermedi. Sonuç olarak dünyanın her yerinde böyle problemler yaşanabiliyor.
Daydream Mumbai, Videoperformance and Photoedition 2015,Daydream Projekt is on going project in different countries since 2006,Presented at: Dissonance: Transgressed Boundaries between Desire and Fear,Percept Art Mumbai,Indien 6. Februar - 28. Februar 2015, Photo by: Percept Art
M.T: Sizce performans sanatı gelişimi Türkiye'de nasıl?
N.E: Türkiye’de çok fazla performans çalışan yok. Daha çok video ve enstalasyon var. Ama genç sanatçılar var ve ilgililer. Performans sanatı da zaman ve emek isteyen bir alan olduğu için Türkiye'de gelişmesi için biraz daha zamanı var. Ayrıca devlet de sanatın her alanına daha çok destek vermeli diye düşünüyorum. Almanya ve Avrupa sanata çok destek veriyor, özellikle çağdaş sanata. Çeşitli fonlar, yardım ödenekleri ve enstitüler var. Ama Türkiye’de performans sanatı konusunda insanlar yadırgıyor. Sen bedeninle yapıyorsun, sana da mı bütçe veriliyor gibi. Tabii ki, ben de bedenimi kullanarak sanatımı yapıyorum. Ben de bir çaba gösteriyorum. Türkiye’de bu yüzden biraz zor. Devlet sanata destek vermeli, Çağdaş Sanat Müzeleri açmalı. Türkiye’de yalnız köklü, varlıklı aileler özel müzeler açıyor Çağdaş Sanatla ilgili ama devlet yeterli önemi vermiyor. Ayrıca küratörler ve galeriler de performans sanatına daha çok yer vermeli. Evet belki resim ya da heykel kadar köklü bir alan değil ama performans sanatının da 50 yıllık bir geçmişi var.
M.T: İnsanların ilgisi ve tepkisi neler?
N.E: Gelen tepkileri genelleyemem aslında çünkü her performans , her bakış açısı farklı. Türkiye’de çok fazla performans yaptım. Benim gözlemlediğim, insanlar performansımı izlerken çok konsantre ve saygılı. Hemen olumsuz tepkiler vermiyorlar. Sonuna kadar izliyorlar, anlamaya çalışıyorlar. Olumsuz bir tepki gelmemesinin garantisi de yok aslında ama böyle bir şey olsa da önemli olan o an devam etmek.
M.T: Hiç performansınızın sert bir tepki ile önlenmeye çalışıldığı oldu mu peki?
N.E: Birkaç kere oldu. Eski işlerimden hulahopla performans yaparken bir sorun yaşadım. Almanya'daydım. İnsanların önünde hulahop çeviriyordum. Bazen hulahop burunlarına geliyordu. Aslında değmiyordu ama çok yakınlarına geliyordu. Bir keresinde biri eliyle hulahopu tuttu. Tabi ben o an konsantre olduğum için tepkiyi hemen fark edemiyorum. Birkaç saniye geçince hissediyorum. Sonra onun elinden çekip başka bir yere gidip orada devam ettim. Ama o kişiden uzaklaştım.
Bir de “I” had a dream” işimde çimleri ağzımla çim biçme makinesi gibi biçerken, bir Pazar günüydü ve anneler günüydü. Hollanda'daydım. Anneler çocuklarıyla geliyorlardı ve beni görüyorlardı. Tabi o an çimler ağzımı kesiyor ve ağzım kanıyor. Kadının biri eliyle beni tutup “yapma, istemiyorum” dedi. Ama o an ben transtayım, başka bir dünyadayım. Kadının elini hissediyorum ama devam ediyorum. Sonra oranın organizasyon şirketi geldi, kadına “ hanımefendi bunu yapmak istiyor lütfen karışmayın” dedi. Ve ben devam ettim.
I had a dream, Performance Installation since 2002, Presented at Live Performance: "Gemeinschaftsprojekt 6 Kunstvereine- 6 Standorte" Im Auftrag von Kunstverein arte-Fakt Kunst u. Kultur Gescher e.V./ In der Blumenhalle der Landesgartenschau Gronau/Losser 02.08.2003,Photo by: Cora Wruck
M.T: Her tepkiye rağmen devam ettiniz yani durmadınız?
N.E: Tabii. Ama bunlar da o kadar kötü müdahaleler değildi. Birisi tabancayla gelip durdurmaya çalışırsa tabii ki yapacak bir şey yok. Sonuçta insanların nasıl tepki vereceğini bilemezsiniz. Ben inançlı bir insanım performanslarımda bunları yermek istemiyorum sadece tartışmak istiyorum. Ve insanların tepkilerini kontrol edemem bunu yaparken.
M.T: Marina Abromoviç’in bir performansında silahlı bir müdahale olmuştu mesela. Nasıl yorumlarsınız?
N.E: Evet olmuştu ama orada bodygardlar vardı ve o an müdahale ettiler. Ama siz oraya objeleri koyup ne isterseniz yapabilirsiniz derseniz ve bu objelerin içerisinde tabanca da olursa bu ihtimali her zaman göz önünde bulundurmalısınız.
*Bu röportaj 2015 yılında yapılmıştır.
Comments